- Mehmet C. Keles

- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 May 2023
Hepimizin birbirine tavsiye ettiği, birinin diğeri ile paylaştığı 'güvenilir' bir tavsiye: Köpeğinin alfası ol.
Bu fikre hiçbir zaman ısınamadım. Böyle bir fikir olmasını bile çoğu zaman garipsedim. Tam olarak hissettiğim şeye oturmuyor. Çünkü, köpeklerin bir alfalık ihtiyacı hissettiğini ya da alfalık düzenine ihtiyacı olduğunu hiçbir zaman gözlemlemedim. Neyseki artık gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. SAÇMALIK.
Öyle ki, 'alfalık kavramını' 1970 yılında yayınladığı "The Wolf: Ecology and Behavior of an Endangered Species" kitabıyla ortaya atan David Mech de sonrasında anlatmaya çalıştığı şeyi düzetmek için on yıllar boyunca uğraştı. Ancak söylediği şeyin doğru anlaşılabilmesini bir türlü sağlayamadı. David Mech'in söylediği sınırlı bir özet ile, kaynakların ve yaşam alanının kısıtlı olduğu bir durumda ortaya çıkan bireysel bir durumu yansıtıyordu. Yaptığı araştırma ve kurduğu örneklem sınırlıydı. Halbuki, köpeklerin yaşam alanları ve sosyal düzenleri hiç de David Mech'in araştırmasındaki örneklem gibi değildi. Yazdığı kitapta, doğada kurtlar arasında lider kurtlar olduğu, bu lider kurtların "alfa" olarak adlandırıldığı ve diğer kurtların ona itaat ettiği şeklinde bir anlatım yer almıştı.
Ancak daha sonraki araştırmalar, Mech'in bu teorisinin yanlış anlaşıldığını ve kurtların sosyal yapılarının daha kompleks olduğunu gösterdi. Özellikle 1990'lı yıllardan itibaren, araştırmalar, kurtların sosyal yapılarının çok daha karmaşık olduğunu ve kurtların birbirleriyle işbirliği yaparak ve kaynakları paylaşarak bir arada yaşadıklarını gösterdi. Mech de daha sonraları yaptığı açıklamalarda ve yazdığı kitaplarda, "alfa" kavramının yanlış anlaşıldığını kabul etti. Kurtlar arasında tam olarak ifade edilemeyen hiyerarşik sıralama vardı; ancak liderlik her zaman tek bir kurt tarafından değil, grup üyeleri sürekli değişen bir kurt grubu tarafından yürütülüyor, yönetim faktörleri de sürekli değişkenlik gösteriyordu.
Özellikle 2000'li yıllardan itibaren, köpeklerin sosyal yapıları ve davranışları hakkında yapılan araştırmalar, köpeklerin de kurtlar gibi hiyerarşik bir sosyal yapıya sahip olmadığını ortaya koydu. Artık, köpeklerin sosyal davranışlarının daha çok kaynakların paylaşımı, işbirliği ve uyumlu bir ilişki sürdürme üzerine kurulu olduğunu biliyoruz.
Günümüzde, köpeklerle çalışan uzmanlar, "alfa" kavramının artık geçerli olmadığını ve köpeklerin sosyal davranışlarının daha kompleks olduğunu kabul ediyorlar. Bunun yerine, köpeklerin eğitimi ve davranış sorunlarıyla ilgili olarak pozitif eğitim yöntemleri ve doğru liderlik modellerinin kullanılması öneriliyor.
Eski hikayeleri reddetmenin ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Ancak şunu geç olmadan fark etmemiz gerekiyor. Günümüzde, köpeklerin de kurtlar gibi hiyerarşik bir sosyal yapıya sahip olduğu düşüncesi artık geçerli değil ve köpeklerin sosyal davranışları, "itaat ve alfalık" kavramı ile açıklanamayakcak çok daha kompleks bir yapıya sahip. Artık bunu biliyor olmamız, daha doğru bir iletişim kurmaya başlayabilmemiz için hepimize yeter.
- Mehmet C. Keles

- 1 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 19 Nis 2023
- Merhaba Dünya!
Adettendir. İlk blog yazısı böyle başlar.
Ben de öyle yapayım. Geleneği sürdüreyim. Ardından da ilk yazıyı hayatımı etkileyen önemli isimlere bırakayım. Bırakayım, onlar yazsın.
"Hangi türden olursa olsun atalet ya da istikrarın olmadığı, kalıcı olan herhangi bir şey ihtimalinin bulunmadığı, bilakis her şeyin dipsiz bir değişim ve devridaim girdabına bırakıldığı, herkesin pür telaş koşturup durduğu ve dengeyi (ipteki bir cambaz gibi) ancak sürekli ilerleme ve devinmeyle ayakta tuttuğu bunun gibi bir dünyada, mutluluğu tasavvur etmek bile imkânsızdır. Platon’un dediği gibi mutluluk “sürekli oluşun ve asla var olmayışın” yegâne varoluş biçimi olduğu bir yerde barınamaz. Her şeyden evvel hiçbir insan mutlu değildir; bütün hayatı boyunca hayali bir mutluluk peşinde koşup durur, onu nadiren ele geçirir ve ele geçirse bile, geçirmesiyle birlikte bir yanılsamadan, bir düş kırıklığından başka bir şey kalmayacaktır geride; ve kural olarak sonunda bütün umutları suya düşecek ve limana bir enkaz halinde girecektir. O halde yalnızca her an değişip duran şimdiden ibaret olan ve şimdi sona eren bir hayatta mutluluk olmuş mutsuzluk olmuş hepsi birdir." [1]
"Varoluşumuzu biteviye akıp giden, göz açıp kapayıncaya kadar kayboluveren şimdiden başka destekleyecek bir dayanak yoktur. Dolayısıyla esas itibariyle, her daim peşinde koşup durduğumuz dinginliği hiçbir zaman bulma ihtimaline sahip olmaksızın sürekli devinim biçimine bürünmesi gerekir hayatımızın! Tıpkı bir tepeden aşağıya koşan adam gibi... Eğer durmaya çalışırsa kaçınılmaz olarak düşecektir; ve ancak sürekli koşması halinde ayaklarının üzerinde durabilecektir. Yahut bir parmağın ucunda dengede duran çubuk ya da yörüngesinde hızla ilerlemezse güneşi tarafından yutulacak olan bir gezegen gibi. Devingenlik, varoluşun temel ayırt edici özelliğidir." [2]
1: A. Schopenhauer
2: Herman Hesse
İşte böyle söylüyor, iki başka insan. Biz de şöyle bitirelim:
"Başlamak elimizde değildi; ama durmamak elimizde."
O zaman, devam!



