Yıldızlardan bir tanesini satın alabilecek paranız olsaydı, satın alır mıydınız?
Gökyüzüne çıplak gözle baktığınızda, ideal karanlıkta yaklaşık 2.000 ila 2.500 yıldız görebilirsiniz. Ancak, bu sayı, yalnızca Dünya'dan görülebilen yıldızlardır ve gökyüzündeki toplam yıldız sayısını temsil etmez.
Samanyolu Galaksisi'nin kendisi yaklaşık 100 milyar ila 400 milyar arası yıldız içerir, ve evrende milyarlarca galaksi bulunmaktadır. Her biri kendi yıldızlarını barındırır. Bu nedenle, gözlemlenebilir evrende toplam yıldız sayısı inanılmaz derecede büyüktür ve yaklaşık olarak 10^22 ila 10^24 arasında tahmin edilmektedir.
Bitcoin'den 21 milyon adet olduğunu varsayalım ve fiyatının 60 bin dolar olduğunu düşünelim. 10^22 sayısı, 21 milyondan yaklaşık 476 milyar 190 milyon 476 bin 190 kat daha yüksektir. Ve kıyasla, bir tane yıldızın değeri yaklaşık 0.000000126 dolar eder.
İki bilinmeyenli denkleme, üçüncü bilinmeyen eklenebilir mi?
Liu Cixin'in "3 Beden Problemi" eseri, bilim kurgu literatüründe benzersiz bir yere sahiptir. Roman, bilim ve felsefenin derinliklerine dalarken, insanlığın bilinmeyenle olan ilişkisini de sorgular. Eser, bazı değerli eleştirmenlerin "bilinmeyenin dehşetini saçan, paranoyak bir saçmalık" olarak değerlendirilmiştir. İşlediği kavramlar yeniden değerlendirme fırsatı sunar.
İlk olarak, "3 Beden Problemi" evrenin sınırsızlığı karşısında insanlığın ne kadar kırılgan ve önemsiz olduğunu gözler önüne serer. Liu Cixin, insanlık tarihini ve medeniyetin geleceğini, evrenin büyüklüğü ve karmaşıklığı ile karşılaştırdığında nasıl bir toz zerresinden bile hafif kalabileceğini anlatır. Bu, okuyucuda paranoyaya yol açabilir; çünkü eser, insanlığın evrendeki yerinin ne kadar savunmasız ve geçici olduğunu vurgular.
Eserdeki Trisolaran medeniyeti ve onların insanlığa yönelik tehdidi, bilinmeyenin ve anlaşılamayanın dehşetini simgeler. Trisolaranların teknolojisi ve onların dünya görüşü, insanlık için tam anlamıyla kavranamaz ve tahmin edilemezdir. Bu, okuyucuda bir yabancılaşma ve tehdit algısı yaratır, çünkü bilinmeyenle karşılaşmanın doğal bir sonucu olarak insan zihninde paranoya ve korku uyandırır.
Romanın kurgusal evreninde, bilinmeyenle yüzleşme, insan karakterlerinin verdikleri tepkilerde de görülür. Karakterler, Trisolaran tehdidi karşısında çeşitli tepkiler verirler; bazıları işbirliği yapmayı seçerken, diğerleri direnişi veya kaçınılmaz sonu kabullenmeyi tercih eder. Bu, insan doğasının farklı yönlerini ve bilinmeyen karşısında insanlığın nasıl bölünebileceğini gösterir. Paranoya, bu bölünmenin merkezinde yer alır, çünkü karakterler kimin dost kimin düşman olduğunu anlamaya çalışırken sürekli şüphe ve korku içindedirler.
Romanın kurgusu, evrenin derinliklerinden gelen ve tam olarak anlaşılamayan bir tehditle insanlığın nasıl başa çıkmaya çalıştığını gösterir. Aynı zamanda, karakterler arasındaki güven eksikliği ve kimin dost kimin düşman olduğunu bilememe hali, bir paranoya duygusu uyandırır. Bu durum, Liu'nun eserini "bilinmeyenin dehşetini haykırarak anlatan, paranoyak bir masal" olarak değerlendiren görüşü destekler niteliktedir.
Bilmediğinizi övebilir misiniz? Yalan nedir?
Liu Cixin'in "3 Beden Problemi" üzerine devam eden tartışma, eserin bilinmeyene övgü olarak yanlış değerlendirilebileceği ve hatta bilinmeyenin bir nevi kutsallaştırılabileceği fikrine ulaşır. Bu, romanın verdiği mesajın bir diğer boyutunu ortaya koyar. Liu, bilinmeyenin derinliklerine dalarak, bu kavramı hem korkutucu hem de insanlığın keşif arzusunu tetikleyen bir güç olarak betimler. Bu çift yönlü temsil, eserin karmaşık doğasını ve insan zihninin bu tür konularla olan kompleks ilişkisini yansıtır.
Bilinmeyen, yalnızca korkunun ve paranoyanın kaynağı değil, aynı zamanda ilhamın ve merakın da bir kaynağıdır. Trisolaranların varlığı ve teknolojisi, insanlık için anlaşılmaz olsa da, bu durum aynı zamanda bilimsel keşif ve anlayış sınırlarını genişletme arzusunu da körükler. Liu bu şekilde, bilinmeyene yönelik doğal bir kutsallaştırma sürecini gözler önüne serer; çünkü insanlık, bilinmeyeni anlama ve onunla bir bağ kurma çabasıyla, bilinmezliği neredeyse mistik bir öneme sahip kutsal bir şey olarak görmeye başlar.
Bu yanlış değerlendirme veya kutsallaştırma, romanın bilinmeyene dair sunduğu çift katmanlı yaklaşımın bir sonucudur. Çünkü soru yanlıştır. Problemdeki asıl sorun, iki bedenin olması ve üçüncü bir bedenin olmaması ya da yokluğudur. Liu, bilinmeyeni, hem tehlike ve yıkımın hem de ilerlemenin ve keşfin kaynağı olarak sunar. İnsanlığın bilinmeyen karşısında hissettiği hayranlık ve korkuyu, bizim evrenle olan ilişkimizin temel bir parçası olarak kabul ettirmeye çalışır. Bu nedenle, 3 Beden Problemi'nin, bilinmeyene bir övgü olarak değerlendirilmesi, bu duyguların karmaşık doğasını ve insanlık durumunun bir yansıması olarak görülebilir.
Bilinmeyenin kutsallaştırılması, tehlikeli bir eğilim olarak da görülebilir. Eserde, bilinmeyene yönelik bu derin ilginin ve hayranlığın, insanlığın hem toplumsa, hem de ruhsal olarak kendini tehlikeli ve tahmin edilemez durumlara sokmasına yol açabileceği öne sürülür. Bu, Liu'nun eserindeki temel ikilemlerden biridir: Bilinmeyeni arzulamak ve ona ulaşmayı istemek, bilinmezliğin getirebileceği sonuçlara katlanmak... Hangisini tercih edeceksiniz? Çünkü üçüncü bir seçenek yok.
Sonuç olarak, "3 Beden Problemi" üzerine yaptığım bu okuma, insanın bilinmeyenle ilişkisini tekrar irdelemesi gerektiğini vurgular. Bilinmeyen bizi karıştırır, duygularımızı darmadağın eder. Konuyu nasıl ele alacağımız hepimiz için özeldir. Eser, bir çocukluk sorunu olan korkuyu bir ilham kaynağı olarak büyüklere sunsa da, bu korkunun insanlık için hem kutsal hem de tehlikeli olabileceğini anlatır.
Çocuk olarak karanlıktan korkarız. Orada her şey olabilir. Bilinmeyen bizi rahatsız ediyor. İronik bir şekilde, karanlıkta yaşamak kaderimizdir. Bilimin bu beklenmedik buluşu (ışık) yalnızca üç yüzyıl kadar eskidir. Dünya'dan yola çıkın seçtiğiniz herhangi bir yöne doğru, etrafınız siyahla çevrili, her yer karanlık, yalnızca yer yer sönük ve uzak yıldızlar tarafından noktalanıyor.
Biz büyüdükten sonra bile, karanlık varlığını sürdürüyor. Gücü bizi korkutuyor. Ve bu karanlıkta başka kimlerin yaşıyor olabileceğini çok fazla araştırmamamız gerektiğini söyleyenler var. Bilmemek daha iyi diyorlar. Samanyolu Galaksisinde 400 milyar yıldız var. Muazzam bir kalabalık, acaba bizim tekdüze Güneşimiz üzerinde yerleşim olan tek gezegen olabilir mi?
Belki. Belki yaşamın veya zekanın kökeni son derece ihtimal dışıdır ya da belki uygarlıklar her zaman ortaya çıkıyor ama mümkün olur olmaz kendilerini yok ediyorlar. Ya da, uzayın her yerinde serpiştirilmiş, başka güneşlerin yörüngesinde dönen, belki de bizimki gibi, diğer varlıkların da bizim gibi karanlıkta kimin yaşadığını merak ettiği dünyalar vardır... Hayat nispeten nadirdir. Düzinelerce dünyayı inceleyebilir ve yaşamın yalnızca birinde ortaya çıktığını, geliştiğini ve varlığını sürdürdüğünü görebilirsiniz... Eğer biz insanlar bu dünyalara gidersek, o zaman bu, bir ulusun veya onlardan oluşan bir konsorsiyumun bunun böyle olduğuna inanması nedeniyle olacaktır. Kendi yararına -ya da insan türünün yararına...
Zamanımızda Güneş Sistemi'ni geçtik ve yıldızlara dört gemi gönderdik...
Sakinlerini aramaya devam ediyoruz. Bunu durduramayız. Hayat, hayatı arar."
Carl Sagan, Soluk Mavi Nokta: Uzayda İnsan Geleceğine Dair Bir Vizyon
Neyseki Liu'nun eseri, bu nedenle, bilinmeyenin ya da korkunun insan zihnindeki yerini yeniden sorgulamamıza neden olarak ve onunla olan ilişkimizi yeniden düşünmemizi sağlayan faydalı bir eser olarak değerlendirilebilir.
Dizinin yaratıcı koltuğundaki Alexander Woo verdiği demeçte şöyle söylüyor:
Pek çok insan, "Ah, bunun ne olduğunu bilmiyorum ama gerçekten çok istiyorum", dedi.
Mehmet Cihat Keleş, 24 Mart 2024 Pazar
Comentários